17 Eylül 2010 Cuma

bugün neler öğrendim

İçine kapanmak evdeki ekmek, tuz gibi değil de eve ara sıra giren bir paket tatlı gibi olmalıymış. Her gün eve girerse bayacağı unutulmamalıymış. Sevdiklerine seni tanımaları için yardım etmezsen, tanımadıkları için üzülünce de üzüldüğünü anlamazlarmış. Başlangıcını unutacağın kadar uzun süre boyunca kendini kapatırsan, açtığın ilk zamanlar sıkıntılı geçermiş. Gözünü alan gün ışığına alışmak kadar geçecek süreye de bir zahmet katlanmak gerekirmiş.

not: Kendi kalemime güvenemeyip google efendide "bir dosta açılmak" diye aratıp edebi metinler bulmayı beklerken, bütün sonuçlar bilgisayarı DOStan nasıl açacağımla ilgili çıkınca iş başa düştü. Bu arada alemdeki tek duygusal ben miyim diye de düşünmedim değil.

16 Eylül 2010 Perşembe

2010 FIBA Dünya Basketbol şampiyonasında etrafımdaki dalgaya kapılarak bizim takımın çıktığı her maçı seyrettim. Mağlubiyetsiz ilerledikçe mutlu oldum, yarıfinalde ömrüm yarılandı, finali ne sen sor ne ben söyleyim. Şampiyona bitip de "Alışmıştık ya, keşke seyredecek başka maçlar olsa. Dur bakalım lig ne zaman başlıyor?" demeye başlayınca bir deja-vu hissiyle kendimi ergen zamanlarımda buldum.


Tee yıllar önce, orta sondayken (o zamanlar orta var daha) gene böyle bir basketbol takibi dönemi yaşamıştım. Kendimden beklenmeyen bir şekilde bütün ligi takip etmiş, istatistiklerden anlar olmuş, oyunculara kendi çapımda notlar verip gelecekleri hakkında yorumlar yapmıştım (Bu arada o zamanlar genç olan oyunculardan iyi yorum alanların hepsini şampiyonada gördüğümü söylemem lazım. Tabi bunun yanında ilk defa şampiyonada gördüğüm oyunculardan yeni bir turnuva bile düzenlenebilir). Üstelik o dönemde milli takımın katıldığı bir şampiyona falan da yoktu, kaldı ki milli takım daha 12 Dev Adam olarak anılıp reklamlarda da gözükmüyordu. Eğer sözkonusu kişi ben olmasaydım bunu ergen bir genç kızın, eline basketbol topunu her alana duyduğu "default" ilgiyle açıklamak mümkün olabilirdi. Ama ben daha o zamandan arızaydım; ilgi alanıma hep kendi halinde ve sessiz tipler girerdi. Eline basketbol topunu alıp kendine baktıran ve bundan mutlu olanlarsa çoğunlukla iyi arkadaşım olurdu ve onlarla haftanın maçlarını değerlendirirdik :)

Bu basketbol ilgisi bende bir sezon sürdü. Ertesi yılki ligde ilk biriki maçı izledikten sonra aynı keyfi almadığımı farkedip kendiliğinden bıraktım. Basketbol benim için en son Efes Pilsen'de Petar Naumoski ve Ufuk Sarıca'nın olduğu, Hidayet Türkoğlu'nun genç ve umut vaadeden yetenek olarak tanındığı, Mirko Milicevic'in kendi potasının altından attığı topla basket yaptığı bir dönemde kaldı. O zamanlar güzel başlayan bu ilginin neden böyle anlamsızca bitiverdiğine anlam verememekle beraber pek de sorgulamamıştım. Yıllar sonra bu sefer bu ilginin nerden çıktığını da aslında pek sorgulayacağım yoktu, güzel güzel maç seyredecektim. Ama bu sefer yanımda, neden boyları en aşağı 1.95 metre olan atletik erkekleri mütemadiyen aynı karede gösteren maçları izlemek istediğimi içtenlikle (!) merak eden biri vardı. Ne ilginçtir ki tam da yıllar önceki ilgi alanıma girenlerle aynı tanıma uyan biri :) Şaka maka derken ben de merak ettim ne oldu da böyle oldu, o zaman ne olmuştu diye. İçinde durduğum resimden biraz uzaklaşınca gördüm ki aslında cevap çok barizmiş: Etrafımda kendimi soyutlamak istediğim şeylerin olduğu dönemlerde kendimi saracak birşey aramışım, orda da fileden geçen bir top duruyormuş. Bundan sonra ne zaman canım sıkkınken bir basketbol maçına denk gelsem, devamında gelen sürede de birkaç maç izleyeceğim garanti yani, öncesinde başka birşeyle uğraşmaya başlamadığım sürece de yerini kaptırması zor. Bir nevi Pavlov deneyi yani. Bu zamana kadar öyle dönemlerde neden basketbol maçlarına tekrar sarmadığım da bu denk gelme olayıyla birebir ilgili, o günlerde baktığım yerde pota yokmuş.


Uzun lafın kısası:
- 12 Dev Adam pek mutlu etti, hepsine helal olsun.
- Lig maçları yayınlanmaya başladığında seyredeceğim garanti, EuroBasket 2011 başlamadan maçları seyretmeyi bırakıp bırakmayacağımsa meçhul :)

not: Fotolardan biri FIBA resmi sitesinden alınmış olup diğerleri orda olan anonim seyircinin emeğidir.