30 Mart 2010 Salı

şaşkın ve tembel yıldızlar

"... Abuk subuk konulara girdik. reenkarnasyon falan gibi. Ona Mozart'ın CDler, internet vs. sayesinde dünyaya yeniden geldiğini söyledim. Peşine Beethoven ve Debbussy'yi hatta tezimi güçlendirmek için John Lennon'u da ekledim. "Onları yaşadığı çağda o kadar az insan dinliyordu ki, teknoloji ve iletişim olanakları yüzünden dinleyici sayısındaki artışa bakarsak onları günümüzde yaşıyor olarak kabul edebiliriz. Hatta kendi dönemlerinin değil, bugünün müzisyenleri sayılabilirler" gibi şeyler söyledim. İşte sana reenkarnasyon! Hiç etkilenmedi. Böyle gerçekçi mavralara takacak türden biri değildi. Samimi bir şekilde dünyaya yeniden gelindiğine inanıyordu.
..."

Behiç AK, Yıldızların Tembelliği, s.95.

Alıntının ortaya çıkış süreci:
- Tuna Kiremitçi ve İclal Aydın kişilerinin ayar ve istifa süreçlerini (bknz:not1) öğrenme, şaşma, gülme, hadi yaa deme
- Ipod listesindeki sevilen çello albümünde Jacqueline du Pré'ye rastlayıp gülümseme
- Akla gelen yazıyı arayıp bulma
- Kaç zamandır blog kel kaldı, bari oraya yazayım boşa gitmesin diye düşünme

not1: Konuyla ilgili bilgi için google da çellist, kiremitçi, aydın kelimelerini aratmak yeterlidir.
not2: Behiç Ak, yazarın önceki yazılarında atıfta bulunduğu siyah-beyaz gazeteyi şenlendiren çizerlerdendir. Parmak-marifet ilişkisi karmaşık olan çizerin pek güzel tiyatro oyunları ve yukarıda alıntısı yapılan çok özgün bir öykü kitabı vardır.


18 Mart 2010 Perşembe

zaman kapsülü

Yeterlik çalışması adı altında, 6 küsür yıl önceki halimin tuttuğu notlara bakarken pek bir hislendim. Mümkün olsa o zamana gidip dost kazığı, hayatta kalma mücadelesi ve okul stresi formunda kendi ölçülerinde hayatın sillesini yemiş olan kendimin sırtını sıvazlamak, biriki teselli/cesaret sözü söylemek istedim.

Kurduğum şeyin mümkün olmadığını hiç düşünmedim de; şimdiki halimin olduğu şey, geldiği yer onu daha da üzer de buralara gelecek kadar da kendini toplayamaz diye korktum. Bıraktım, dağınık kaldı.

15 Mart 2010 Pazartesi

3 günlük hava durumu

Cumartesi

Kimbilir nerde ne zaman hangi şartlarda yitirdiğim özgüven, hayatta yokluğunun en çok arıza çıkardığı şeyler listemde daima bir numaradır. Para pul gibi değildir, e napalım yok diyip sakin sakin oturamazsınız, zira her davranışınızda kendini göstertir. Gün gelir o davranışa maruz kalanlar suçlamak, yakınmak, şikayet etmek suretlerinde tepkilerini gösterirler. Özgüvensizlik yüzünden ortaya çıkan davranışın eleştirilmesi, zaten ezik olan bünyeyi daha bi bozup olayı en kallavisinden bir kısır döngüye dönüştürür. Okuyucunun tahmin ettiği üzre, yazarı bu döngüye pek çok kereler girmiş, bir yenisi sayesinde de şu an okunanları yazmaya başlamıştır.



Cuma gecesinden başlayıp Cumartesi sabahının yavaş yavaş öğlene benzemeye başlayan saatlerine kadar geçen zamanı, yaşadığım bu bilmemkaçıncı bocalama krizini hafifletmek için mutfakta geçirdim. Mutfakta kafa dağıtılabileceği fikri MorKoyun'a, tarif Evren'e, geri kalan herşey naçizane GünlükSüt'e aittir, bilhassa rozet ve karışık olan kafa. Hem tarif, hem mutfakta zaman geçirmek şiddetle tavsiye edilir.

Pazar

Siyasetten ekonomiden henüz anlamayan evin küçüğü için, eve giren siyah beyaz gazetenin tek eğlencesi çizerleridir. Bu pazar bu fikrim biraz değişti.


Kim demiş bizim gazete renksiz diye :)

Pazartesi


Bahar mı yalancı, sen mi baharın yalancısısın?