13 Ekim 2010 Çarşamba

Ezgi ve Kavramlar

Bu ara Ezgi'den gidiyoruz.

Arkadaşımın düğününe gitmeye hazırlanırken Ezgi'yle aramda geçen konuşma..
Ben: Hay Allah, bu çorap kaçmış.
Ezgi: Halaaaa, n'olmuş çoyabına?
B: Çorabım kaçmış Ezgicim.
E: Neyeye kaçmış?

Havaların erken soğumasından şikayet eden annemle Ezgi arasında geçen konuşma..
Annem: Kış geldiverdi birden.
Ezgi: Babanne, ne gelmiş?
A: Kış gelmiş annem.
E: Bize mi gelmiş?

Ayaklarımı inceleyen Ezgi'yle aramda geçen konuşma..
E: Halaaa, senin ayakların çok büyük.
B: Seninkiler de öyle olacak Ezgicim.
E: Ben de mi hala olcam?

8 Ekim 2010 Cuma

Ezgi'ye..

Büyüyünce sen sorsan da sormasan da senle olan pek çok anımı anlatacağım sana. İlki senin doğduğunu öğrendiğim geceyle ilgili olacak. Gecenin 10'unda yurt danışmasında çamaşır sırası beklerken telefonun çalmasını, henüz konuşmuş olduğum babaannenin tekrar arıyor olduğunu görünce acaba ne unuttu diye düşünüşümü, "Ezgi geldiii!" diyince attığım çığlığı bir bir tarif edeceğim sana. Önce çamasır sırasındaki, sonra da telefon rehberindeki herkesi doğumundan haberdar edişim ve o gece kalkacak ilk otobüsle seni görmeye gelmeyi düşünmem de eksik kalmayacak. Henüz bir saatlikken babanın gönderdiği fotoğraflara bakıp, o ana kadar olmayan birinin bir anda oluvermesine şahit olmanın şaşkınlığını da atlamayacağım. Bütün bunları sadece benden duymazsın belki de, şahitleri var bu anıların. Uzaklardan büyümeni nasıl takip ettiğimi, uzaklıklar kısalınca hayatımda tuttuğun yeri, her biri farklı şehirlere kısmet olan ilk doğumgünlerini de sadece benden duymayacaksın muhtemelen. Fotoğraflara bakıp anıları dinledikçe sen de sormak isteyeceksin belki, hatırladığım sürece hepsini anlatacağım, belki sen sordukça hatırladıklarımı farketmediklerim bir bir aklıma gelecek ve ben de şaşıracağım. O kadar çok çocukluk fotoğrafın olmasından sorumlu olmaktan hep memnun olacağım. Senin hikayelerini dinlemek ve her yeni fotoğrafını görmek zorunda kalan arkadaşlarımla karşılaşman beni biraz utandıracak ama gizli bir sevinç de duyacağım, sevildiğini bilmeni sağlayacak ve bu ömür boyu sana iyi gelecek diye.

Sana sadece benim anlatabileceğim bir anımız da olacak, bu sabah yaşadığımız. Bu sabah, muhtemelen ilerde gülüp geçeceğim bir sürü şey düşünerek uykusuz geçirdiğim gecenin sabahında sen yattığım odaya geldin. L'sini hala Y'ye yakın söylediğin "halaaa"yı başına koyduğun bir günaydın cümlesi kurup kucağıma yerleştin. Ben bu sabah sıkıntımın tesellisini senin daha 3 yılı tamamlamamış vücuduna sarılmakta buldum. Ben sana bu sabah sevdiğin birini nasıl teselli edeceğini kendimce öğrettim.

"Beni seviyor musun Ezgicim?"
"Seviyommm"
"Hadi sarıl bakalım halana, seni çok seviyorum de"
"Halacım seni çok seviyoğum"
"Üzülme halacım, hepsi geçer de"
"Üjülme halacım, hepsi geçeeğ"