25 Nisan 2011 Pazartesi

gel benimle...

Hüzünlerimi değiştirdiğim bir parça aşk sen olduğun için, sana hem hüznün hem aşkın dünyasını açan ben olduğum için çok mutluyum. Hayat neyi, ne zaman, nasıl isterse getirsin, sadece sen yanımda olduğun için bile herşeyin çok güzel olacağını biliyorum ben. İş ki bende o güzelliği görecek sükunet, sende de ben o suküneti yakalayana kadar bana dayanacak sabır olsun :)

Seni çok seviyorum.

28 Mart 2011 Pazartesi

teklifsizlik

Son 5-6 haftadır üstüme çöken heryerden bir evlenme teklifi hikayesi duyma lanetinin son halkası, internette (mahsuscuktan da olsa) evlenme teklifi yapan elemanın videosunun arka arkaya iki Stumble! tıklamasında (evet, o sandığınız video)(evet, arka arkaya) karşıma çıkması oldu. Ben ilk tıklamada zaten gene mi demiş, hayatın cilvesini takdir etmiş, seni gidi şakacı diye gülmüştüm. İkinciye ne gerek vardı? Artık korkmadan internette de mi gezemeyeceğiz?

Bak hayat, iki çift lafım var sana: Cilve yapıp şaşırtacağım, ders vereceğim derken iki kere düşün. Olan var olmayan var. Şartlar öyle getirip eli ayağı düzgün bir evlenme teklifi almadan kendini evlilik konuşmaları yaparken bulan var. Bunu içine sindirmesi, bununla yaşayıp mutlu olması gereken var. Bunu tartmayı sorgulamayı arkasında bırakıp hayatına devam etmesi gereken var. Bu konunun ağzının tadını kaçırmasından sıkılan var. Yazık değil mi, habire hatırlatıyorsun da kanırtıyosun, unutup geride bırakmaya izin vermiyorsun? Hayat beni neden yoruyorsun demez mi insan? Ayıp ayıp, hiç yakıştıramadım sana.

not: bu post 3. Stumble! tıklamasından önce yazılmıştır, hayatın en azından bu konuda daha ne getireceği bilinmemektedir. Malum hikayeler şimdilik bir eski lise, bir lisans sınıf arkadaşı, yurttan eski bir arkadaşın ofis arkadaşı, oturulan cafede yan masadaki çift, Modern Sabahlar'a konuk olan bir çift, izlediğim bir blogu aracı kullanmayı tercih etmiş biri (evet, onca blog içinde benim izlediğim blogu seçti) ve en son iki defa karşıma çıkan meşhur chatroulette romantiği olarak listemi oluşturmuş durumda. Yakında heykelciği kimin aldığını da açıklarım. Dağılın.

28 Şubat 2011 Pazartesi

aman blog canım blog

Üşenmedim, blogumu baştan sona okudum. Güncelleme sıklığı arada soldan gelenlerin periyoduna denk olmakla beraber fena değil diye düşündüm. Beğendim, aferin devam et böyle dedim.

Blog dünyası garip bir dünya. Benim okuduklarım genelde gavurda alim olma hevesiyle bulunan hatun kişilerin kendini birşeye sarmasıyla oluşanlar, bir de beni mühendislik okuduğuma pişman edecek kadar cicili bicili yaratıcı işlerle uğraşanların bloglarıdır. Kimisini hırslı ve teşhirci bulurum, arka planda ben yapamadım da ondan mı böyle diyorum diye düşünürüm. Kimisini de alt komşum, oda arkadaşım, ahretliğim olsa da hep görüşsek, yerim ben onu diye okurum, onda da arka planda uzaktan olunca böyle seviyom ama yakına gelince kesin balkabağı hadisesi olur diye düşünüyorum. Anlamadıysanız söyleyim, karmaşık bir insanım.

Blog dünyasının bir cilvesi de memleketimdeki blogsever ve blogyazar hatunların bir şekilde biribirinden haberdar olması, herkesin birbirine blogunun adıyla hitap ettiği bir çeşit mini toplum örneği göstermesi. Bu işin ödülleri, törenleri, buluşmaları, piyasası bile oluşmuş durumda kimi bloglar etrafında.

Ben kendi blogumu daha çok kendimi eyleme amaçlı açmış olup sadece sevdiğim biriki insanı haberdar etmiştim. Daha ilk yazılarda koyduğum fotoğrafın nerde çekildiğini soran, blogumu hayırlayan, ne sıklıkta yazacağımı hevesle beklediğini söyleyen hiç tanımadığım bloggerlar o yüzden şaşırtmış, biraz da durumu idrak etmemi sağlamıştı. Kendini eylemek için seçtiğin ortam internetse, ben sadece içimi dökeceydim diyerek kendini bile kandırmak zor :) İnsan içini dökmek, ama içini dökmenin getireceği sosyal yükü de taşımamak istiyor. Benimki de bloglarda bu türe giriyor sanırsam.

Okuyanlara selam. Yorum bırakmak isterseniz de korkutmuş olmayım sizi, blogumun üstünde yeri var herkesin :)

24 Ocak 2011 Pazartesi

...

Bugün suratsız olmak istiyorum.

Bugün de dahil hergün, suratsız olma özgürlüğünü bana veren insanlar etrafımda olsun istiyorum. Özgürce surat asmak için kimsenin yanından kaçmak zorunda kalmayım, evimin rahatlığında surat asayım istiyorum.

Onlar istemiyor diye surat asmaya ara verdiğim anlarda rahatlayanlar bilmiyorlar düşündüklerinin ben olmadığımı. Özgürce surat asamayınca gerçek gülümsememin iyice rötar yaptığını bilmiyorlar. Onlar şikayet etmesin diye surat asmıyorum, onu gerçek sanıyorlar. Arada bana oluyor birşeyler, bilmiyorlar.

25 Kasım 2010 Perşembe

sürpriz gökkuşağı



İş güç falan fıstık derken griye boyanmış iç dünyamla yağmur altında birşeyler yemeye gittiğim kadim mekan kantinden çıktığımda hem içim parlak turuncuya boyanmıştı hem de güneş. İşi gücü hale yola koymak falan değil insana iyi gelen her zaman. Benim reçete baki: İki çift göz, iki satır laf.

13 Ekim 2010 Çarşamba

Ezgi ve Kavramlar

Bu ara Ezgi'den gidiyoruz.

Arkadaşımın düğününe gitmeye hazırlanırken Ezgi'yle aramda geçen konuşma..
Ben: Hay Allah, bu çorap kaçmış.
Ezgi: Halaaaa, n'olmuş çoyabına?
B: Çorabım kaçmış Ezgicim.
E: Neyeye kaçmış?

Havaların erken soğumasından şikayet eden annemle Ezgi arasında geçen konuşma..
Annem: Kış geldiverdi birden.
Ezgi: Babanne, ne gelmiş?
A: Kış gelmiş annem.
E: Bize mi gelmiş?

Ayaklarımı inceleyen Ezgi'yle aramda geçen konuşma..
E: Halaaa, senin ayakların çok büyük.
B: Seninkiler de öyle olacak Ezgicim.
E: Ben de mi hala olcam?

8 Ekim 2010 Cuma

Ezgi'ye..

Büyüyünce sen sorsan da sormasan da senle olan pek çok anımı anlatacağım sana. İlki senin doğduğunu öğrendiğim geceyle ilgili olacak. Gecenin 10'unda yurt danışmasında çamaşır sırası beklerken telefonun çalmasını, henüz konuşmuş olduğum babaannenin tekrar arıyor olduğunu görünce acaba ne unuttu diye düşünüşümü, "Ezgi geldiii!" diyince attığım çığlığı bir bir tarif edeceğim sana. Önce çamasır sırasındaki, sonra da telefon rehberindeki herkesi doğumundan haberdar edişim ve o gece kalkacak ilk otobüsle seni görmeye gelmeyi düşünmem de eksik kalmayacak. Henüz bir saatlikken babanın gönderdiği fotoğraflara bakıp, o ana kadar olmayan birinin bir anda oluvermesine şahit olmanın şaşkınlığını da atlamayacağım. Bütün bunları sadece benden duymazsın belki de, şahitleri var bu anıların. Uzaklardan büyümeni nasıl takip ettiğimi, uzaklıklar kısalınca hayatımda tuttuğun yeri, her biri farklı şehirlere kısmet olan ilk doğumgünlerini de sadece benden duymayacaksın muhtemelen. Fotoğraflara bakıp anıları dinledikçe sen de sormak isteyeceksin belki, hatırladığım sürece hepsini anlatacağım, belki sen sordukça hatırladıklarımı farketmediklerim bir bir aklıma gelecek ve ben de şaşıracağım. O kadar çok çocukluk fotoğrafın olmasından sorumlu olmaktan hep memnun olacağım. Senin hikayelerini dinlemek ve her yeni fotoğrafını görmek zorunda kalan arkadaşlarımla karşılaşman beni biraz utandıracak ama gizli bir sevinç de duyacağım, sevildiğini bilmeni sağlayacak ve bu ömür boyu sana iyi gelecek diye.

Sana sadece benim anlatabileceğim bir anımız da olacak, bu sabah yaşadığımız. Bu sabah, muhtemelen ilerde gülüp geçeceğim bir sürü şey düşünerek uykusuz geçirdiğim gecenin sabahında sen yattığım odaya geldin. L'sini hala Y'ye yakın söylediğin "halaaa"yı başına koyduğun bir günaydın cümlesi kurup kucağıma yerleştin. Ben bu sabah sıkıntımın tesellisini senin daha 3 yılı tamamlamamış vücuduna sarılmakta buldum. Ben sana bu sabah sevdiğin birini nasıl teselli edeceğini kendimce öğrettim.

"Beni seviyor musun Ezgicim?"
"Seviyommm"
"Hadi sarıl bakalım halana, seni çok seviyorum de"
"Halacım seni çok seviyoğum"
"Üzülme halacım, hepsi geçer de"
"Üjülme halacım, hepsi geçeeğ"