31 Ağustos 2010 Salı

Babayı almak

29.08.10 - akşamüstü
Ofisime ne zamandır gitmediğimi düşündüm. Hesaba kafam basmayınca bıraktım.

31.08.10 - sabah
Bilgisayarımı en son ne zaman açtığımı hatırlamaya çalıştım. Saydığım günlerin ucu gelmeyince bıraktım. Sonra onu gördüm. Bilgisayarım açılmış, benden onu özgürce kullanabilmem için ona verdiğim şifreyi bekliyordu, üstünde kibar bir turuncu çiçekle. Bir süre bakıştık. Parmaklarımı ona uzattım, öylece kaldılar. Turuncu çiçek solmak üzereydi ki omurilik kendine geldi, masaüstünü özgür bıraktı. Olur öyle, zaten saçım da beyazlıyo dedim çok aldırmadım.


31.08.10 - öğle
Karnım acıktı. Yemeğe geldiğim yerde kasada kredi kartını uzattım. Kasiyerin gösterdiği yere bakınca gene onu gördüm. Bu sefer turuncu çiçek yoktu, kibar olmayı dert etmeden şifreyi istiyordu. Bir kısım beyin hücrelerim yok artık derken diğerleri dört tane rakamı buluşturmaya uğraşıyordu. Rakamları bulanların işi bitince sıralamayı yapanlar koşuşturmaya başladı. Sabahki dumurdan hallice bir şekilde bu da geçti.


29.08.10 sabahına dönüş
Baba: Oğlum otopark şifresi neydi?
Abi: Baba ben cebine kaydedeyim, hatırlayamazsın.
Baba: Yok yok hatırlarım ben, söyle.
Ben: Baba hatırlayamazsın, yazalım telefonuna.
Baba: Hayda, söylesenize ya!
Abi: ******
Baba: Ha şöyle, tamam işte, ******* (
burdaki yıldızların sıralaması üsttekilerden tamamen farklıdır). Dur dur, şimdi diycem doğrusunu..
Abi: (Sessiz sırıtma)
Ben: (Ne sessiz olcam felsefesiyle atılan çın çın kahkahalar)
Baba: Beter olun!!

31.08.10
Abimin başına bugün birşey gelmiş midir ki?